Hem laik hem Müslüman…
Ya da hem demokrat hem Müslüman; Ama İslam değil!
Çünkü İslam, gerek sekülerizmi gerek laikliği gerekse demokrasiyi reddeder.
Lakin Hak ile batılın harmanlanmasından öyle bir Müslümanlık anlayışı doğmuş ki, İslam, diğer bir ifadeyle İslamcılık ile Müslümanlık tıpkı dinin siyasetten ayrılması misali birbirinden koparılarak İslam terörle özdeşleştirilebilmiştir. Çünkü adına radikal dedikleri samimiyet nefsi düzen için fevkalade tehlikelidir.
Hatta aynı sinerjideki din adamları da fetvalarıyla vahyi hükümleri satmakta hiçbir beis görmemişler; kaynağını kimi müfessirlerden aldıkları hadis rivayetleriyle hem peygambere iftira atmışlar hem de o söylentileri vahye muvafık kılmakla yetinmeyip üstün dahi tutabilmişlerdir. Çünkü hiçbir peygamber, zatına inen vahiyden öte ve Kur’an’a muvafık olmayan hiçbir söz yani hadis söylememiştir. Hele İslam’ın egemen olmadığı, şart ve koşullarına uymayan hiçbir düşünceye ve batıl düzene geçit vermemiş; sindirmemiş; rıza göstermemiş; yaratıcısı Allah’tan başkasını çıkar olarak görmeyip aksine mücadele etmişlerdir.
Oysa Allah’a olan inancı yok sayıp aklın egemenliğini kabul eden laik ve demokratik bir düşüncenin İslam olabilmesi her ne kadar mümkün değilse de, sözde Müslümanlıkla böylesi bir tezadı aşmaya kalkışmışlardır. Tıpkı açık ve seçik ayetleri tevil etmek suretiyle hadis adı altında İslamsız bir Müslümanlığın, dolayısıyla batıl düzenin galebe çalınmak istenmesi gibi!
Nefsi isteklere göre ve nefis için yapılan hiçbir iyinin Allah nezdinde bir değeri yoktur. Çünkü Allah, her şeyin kendi adına yapılamasını ister ve bu, ön şartıdır. Nasıl ki, bir hayvanın Allah adına kesilmiş olması etini helal, kesilmemiş olmasını büyük bir günah ve haram addetmiş ise; İslam dışı seküler-laik ve demokrasi adına yapılan her şeyde haramdır!
İnsan için “ilk başlangıç” nedir diye hiç merak ettiniz mi?
Ruhtur!
Peki, aklı türeten nedir?
Ruhtur!
Öyleyse ruhun varlığına inanmayanın aklın varlığına inanabilmesi nasıl imkânsız ise, İslam’ı reddedenin ya da kısıtlayanın yahut başka düşünceleri ilke edinenlerin de Müslümanlığı mümkün değildir. Çünkü Müslümanlık şerefine nefsi isteklere ve tercihlere göre yapılanlarla ulaşılamaz!
Özgür ve etkin addedilen aklın varlığı çoğu zaman gerçek yaşama yansımamakta ama öyle sanılmaktadır. Bu yansımaya neden olan sinir kütlesinden ibaret aparat bir beyindir. Zaten pozitif bilim, yalanlarını odaklandığı beyinle beslemektedir
İslam olmadan nasıl Müslümanlık var olamaz ise, yaratıcı Allah’ın Etkin Akıl’ı olmaksızın insan akliyatının var olabilmesi de gayrimuhtemeldir. Tıpkı ruhun bedenden ayrılmasıyla gerçekleşen ölüm misali!
İnsan aklının Etkin Akıl’dan daha üstün ve mutlak bir güç olmaması gibi, İslamsız bir Müslümanlık da söz konusu değildir. Çünkü insan aklı, hiçbir zaman kaderinin hakimiyetini ele geçirememiş ve geçiremeyecektir!
Ünlü bilim adam› Wernher von Braun, dünya çapında tanınan en popüler uzay bilimcilerinden biridir. Wernher von Braun, II. Dünya Savaşı sırasında ünlü V-2 roketlerini geliştirerek Alman roket mühendisliğine önderlik etmişti. NASA’nın direktörlüğünü de yapan Dr. Braun, aynı zamanda güçlü bir Allah inancına sahip dindar bir bilim adamıydı. Yaradılış ve doğadaki tasarım için şöyle demişti. “İnsan eliyle uzayda uçmak şaşırtıcı bir başarı ama uzay, kapılarının çok az bir kısmını insanlara açıyor. Bu delikten evrenin geniş esrarına bakmak, Yaratıcı’ya olan kesin inancımızı onaylıyor. Evreni var eden üstün bir Etkin Aklı tanımayan bir bilim adamını ve gelişen bilimi reddeden bir din adamını anlamakta güçlük çekiyorum.”
Ancak Allah, kendisini İslam ile şereflendirip Müslümanlıkla hidayete erdirmiş olsaydı, anlamakta güçlük çektiği gerek pozitif bilim adamlarını gerekse münafık din adamlarının anlayışsızlıklarını kolayca idrak edebilirdi.
Esası İslam olmayan söz, düşünce, davranış ve düzenlerin tamamı batıl olduğundan Müslümanlıkla örtüşebilmesi mümkün değildir! Dolayısıyla söylenen söz ve yapılan hareket doğru bile olsa ancak kaynağı Kur’an ve sünnet ise muteberdir. Çünkü çoğu kez doğru ya da iyi şeylerle yanlış veya kötü meşrulaştırılmaktadır.
“Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.” Bakara 42
“(Ey münafıklar! Siz de) sizden öncekiler gibi (yaptınız). Onlar sizden kuvvetçe daha üstün, mal ve evlatça daha çok idiler. Onlar (dünya malından) paylarına düşenden faydalandılar. İşte sizden öncekiler nasıl paylarına düşenden faydalandıysalar, siz de payınıza düşenden faydalandınız ve (batıla) dalanlar gibi siz de daldınız. İşte onların amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Ve onlar ziyana uğrayanların kendileridir.” Tevbe 69
“İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir; yapmakta oldukları şeyler (zaten) batıldır.” Hud 16
“Biz resulleri, sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kafir olanlar ise, hakkı batıla dayanarak ortadan kaldırmak için batıl yolla mücadele verirler. Onlar ayetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır.” Kehf 56
“Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir peygamber Allah’ın izni olmaksızın herhangi bir ayeti kendiliğinden getiremez. Allah’ın emri gelince de hak uygulanır ve o zaman batılı seçenler hüsrana uğrayacaklardır.” Mü’min 78
“Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir; O’ndan başka taptıkları (inandıkları) ise hiç şüphesiz batıldır. Gerçekten Allah çok yüce, çok uludur.” Lokman 30
“Resûle düşen (vazife), ancak duyurmadır. Allah açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.” Maide 99
“Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediklerinizi Allah’tan (gelen vahiy ile) biliyorum.” A’raf 62