Posts Tagged ‘ nefislerin ittifakı ’

Nefsin şiddet ve yasağından kaygılanma!

Asıl nefisleri yaratan Allah’ın şiddet ve yasaklarından kaygılan ki, geri dönüşümü olmayan felaketten kurtulabil.

Nefis, fıtratı gereği aleyhine olabilen her oluşuma tepki duyar ve onu bertaraf edebilmek için yaratılmış tüm kötülülükleri mubah sayarak işlemede sınır tanımaz. Dolayısıyla yaşanılan dünyada hak ile batılın savaşı değil nefislerin birbirleriyle olan savaşlarıyla karşı karşıyayız.

Bir nefsin doğru yahut yanlışı, diğer nefsin doğru ya da yanlışıyla çatışır ve güçlü olan nefis, diğer nefislerin taleplerini gayrimeşru kabul ederek üstünlük kurar. Nefislere karşı yaratıcı Allah adına mücadele edenlerde, birbirine düşman nefislerce asıl hasım ilan edilir ve her ortamda kınanarak dışlanır. Bu sebeple nefislerin birbirlerine olan kindarlığı, Allah safında yer alanlara karşı ittifaka dönüşür, böylece dönmeye devam eden çark, ta ki dünya hayatı sona erinceye kadar sürer!

Dünya hayatında bunu engelleyebilmek mümkün değildir. Çünkü kötülüklerin ve nefislerin temsilcisi şeytan, misyonu gereği varlığını sürdürmektedir. Ne zaman şeytan ortadan kaldırılır, nefsi kötülüklerin tamamı son bulur ve düalitesiz yeni bir yaşam yaratılarak sadece iyilik hâkim olur. Ancak şeytanı dünya hayatından yok etmek yaratıcı Allah’ı da kapsayacağından kabili imkânsızdır.

İradesiyle üstün bir nefsin olmadığı, Allah’ın insanlarca bilinmeyen bir bilgiye göre dilediği nefsi galip kıldığı tartışılmaz bir gerçektir. Bu durumda nefisleri kökten yok etmek gibi bir ütopyaya kalkışılacağına hükme boyun eğerek Allah’ın safını seçmek, kulun nefisle mücadelesi için temel şarttır. Unutulmamalıdır ki, beşerin herhangi bir şeyi yok edebilmek gibi bir kudreti bulunmamaktadır. Zarar verebilir, tahribatta bulunabilir ve vicdanları doğrayan eylemlere girişebilir ama yok edemez. Var eden kudret kim ise, yok eden de O dur!

Dinsel ve ırksal olarak farklı, hatta düşman sayabileceğimiz ülkelerin çıkar odaklı nefissel ittifakları, sanırım başka bir kanıta ihtiyaç bırakmamaktadır. Bir tarafta ABD, AB ve İsrail; diğer tarafta Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt ve sözde İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Mısır’daki firavun Sisi’nin safında yer alarak seçilip darbe ile yıkılan Müslüman Kardeşlere cephe almaları; nefsin çirkinliklerini, hak ve adalet düşmanlığını da ispat etmektedir.

Suriye’nin zalim diktatörü Esed’in yaklaşık 3 yıldır 100,000’i aşkın insanı katletmesini ve milyonların yurtlarından çıkartmasını izleyen nefisler, kimyasal silah kullanmasıyla birlikte harekete geçerek tepki koymuşlardır. Oysa tepkilerinin ve müdahalede bulunmak istemelerinin nedeni insani değil, ileride o kimyasal silahların kendilerine karşı kullanılabileceği korkularındandır.

Nefis öyle sinsi ve hilekârdır ki, insaniyeti bitirebilmek için insani maske ile dolaşır da kimse gerçeği okuyamaz.    

Şüphesiz meydana gelen müspet yahut menfi her olay Allah’ın izniyle gerçekleşmekte, heva ve heveslerini tanrı edinenlere layık oldukları karşılık reva görülmektedir. Dolayısıyla hiçbir nefis yoktur ki, hatasız, günahsız ve temiz olabilsin!

“Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” Enfal 25

Firavunların Müslüman Kardeşler örgütünü feshetme kararlarının zerre kadar değeri yoktur. Kendi ülkemizde dahi böylesi nice kararlar alınmış, üstelik CHP iktidarı dönemlerinde Arakan’lı Müslümanlar gibi zulümlere ve katliamlara duçar kalmıştık. Nefsin yaptığı zulümler imanı artırır ve cennete giriş bileti kazandırır. Asıl dehşete kapılması gereken Allah’ın ebedi ceza ve azaba çarptıracak olmasıdır.

Müslüman Kardeşlerin Allah’ın hükümlerine muhalefet ederek zalimlere karşı savaşmamaları nefislerinin bir kandırmacısıdır. Bir Müslüman olarak varlıklarının nedeni hakkı ve adaleti egemen kılabilmek için kötülüğe karşı savaşmaları farz iken, Allah ve Resulüne karşı savaş açıp acımadan öldürenler lehine gösterilen sabır vahyi değil tamamen nefsanîdir.

Müslüman’ın iktidarlık savaşı nefsi için değil Allah için olmalıdır. Zaten yeryüzün ve gökyüzünün iktidarı Allah değil midir? Eğer sen, Allah’ın iman etmiş bir kulu isen; nefsi bir iktidarlığı değil iktidarın sahibi için savaşmalı, ölmeli ve öldürmelisin. Ancak Müslüman Kardeşlerin mazoşist misali zulümden haz duyarcasına karşı koymamaları, İslami hükümlerle bağdaşmadığından Allah, firavunlara geri adım attırmamaktadır.

Devlet kurumları bizim kurumlarımız yahut insanlar bizim insanlarımız gibi bir düşüncenin İslam’da yeri yoktur ve tümüyle nefsidir. Ona bakılırsa dünyadaki kurumlar ve insanlarda Allah’ın varlıklarıdır. Lakin Allah, ana ve babamın aleyhine dahi olsa adaletle şahitlik etmeni ve kötüye karşı savaşarak hakkın ve adaletin hâkim kılınmasını emretmiştir.

Müslüman Kardeşlerin firavunlarla çatışmaktan kaçma nedeni, darbeyle el konulan iktidarlarını yeniden kendilerine teslim edebilecekleri umudu taşımış olmalarındandır ki, bu da, şeytanın vicdana gelerek kötülüğü terk edip iyiliğe çalışması gibidir.

“Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.“ Bakara 190

 “Fitne tamamen yok edilinceye ve din de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” Bakara 193

 “Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” Al-i İmran 146

“Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” Nisa 75

Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah’tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da “Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?” dediler. Onlara de ki: “Dünya menfaati önemsizdir, Allah’tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.” Nisa 77