Gülen ve CHP çetesinin yanında…


PKK’nın kirli planları, çamura bulanmış bir çamaşırın etkisi kadardır!

Münafığın kâfirden yetmiş kez daha tehlikeli olduğu gerçeği idrak edilememesinden öylesine derinsi bir tahribat ortaya çıkıyor ki, yapının yıkılmasından başka bir çare kalmayıp maddi-manevi tüm değerler ve istikbal altüst edilebiliyor.  

Varlıkları kökü olmayan odunluk pis bir ağaç olan münafıklar, köşe başlarını tutmalarından, uluyan kaynakları bulunmalarından ve arkasına aldıkları düşmanların desteklerinden güçlü görünseler de, aslında bir rüzgârla hatta bir nefesle devrilebilecek çürüklüktedirler. Dolayısıyla görünüşteki caydırıcılıkları bir illüzyon ve barınakları da örümcek evinden farksızdırlar.

Haçlı-siyonist cephe önce CHP’yi, sonra PKK’yı ülkemizin başına bela etmiş; yıllar sonra iktidara gelen Başbakan Erdoğan’ın ‘Güçlü Türkiye’ hedefiyle başlattığı kalkınma ve çözüm süreciyle dumura uğramışlar, sonunda joker olarak elinde tuttukları İslam maskeli Gülen çetesini ileri sürerek, “yolsuzluk ve rüşvet” iftiralarıyla Türkiye’yi batırmaya kalkışmışlardır.

Müslüman Türk milletine olan kin ve kadim düşmanlıklarından zerre kadar vazgeçmemiş olan haçlılar ve siyonistler, halkımızın aşırıduyusundan ve batı kompleksinden istifade ederek dinlerine ve vatanlarına düşman edindirmekte zorlanmamış, her girişimlerinde kara delikler açarak hakkımız olan egemenliğimizi hainlerin yardımlarıyla engellemeye çalışmış ama milletin, seçtiği hükümete sahip çıkmasıyla planları geri tepmiştir.

Onların nezdinde Müslüman Türk milleti ezeli ve ebedi bir düşmandır; ya Asya steplerine geri sürülmeli ya da Anadolu’da yok edilmelidirler. Ancak Müslüman milletimizi yenilgiye uğratsalar da asla teslim alamayacaklarını bilmelerinden ardı arkası kesilmeyen karışıklık çıkarmada yılmamışlardır. Yeter ki dinlerini ve vatanlarını satmaya hazır bir hain yakalamasınlar; ellerine fırsat geçtiğinde Gülen misali destek verip önlerini açarlar.

Aslında “yolsuzluk ve rüşvet” fitnelemesiyle yapılan yıkıcı saldırılar gerek geçmişimizi gerekse batı’yı sorgulayabilme açısından fevkalade olumlu bir sonucu doğurmuştur.

AB Komisyonu tarafından ilk kez açıklanan Yolsuzlukla Mücadele Raporu’na göre yolsuzluğun Avrupa ekonomilerine yıllık maliyeti 120 milyar Euro imiş. Peki, yolsuzlukla ilgili hangi Avrupa ülkesinde hükümetin devrilmesi için bir isyan, çökertme veya yok etme girişimi mevcut olmuştur?

AB Komisyonu’nun İçişlerinden Sorumlu Üyesi Cecilia Malmström üye devletlerin yolsuzlukla mücadele için son yıllarda çok şey yaptığını ancak bunların yeterli olmadığını belirtti. Cecilia Malmström, “Avrupa’da yolsuzluktan arınmış bölge yok” diye konuştu. Peki, seküler bir düzende yolsuzlukları engelleyebilmek mümkün müdür? Nefsin egemen olduğu seküler rejimlerde vicdanlardan atılan Allah sevgi ve korkusu hak ve adaletle davranışı mukim kılabilir mi?

Gelelim Türkiye’ye! I.Dünya Savaşından çıkmış milletimiz yoksulluktan kırılırken, bir lokma somuna ve bir çift çarığa ihtiyaç duyarken; Atatürk ve İsmet İnönü’nün akıl almaz servetleri nasıl izah edilebilir? Aylık maaşlarıyla edinebilmeleri mümkün olmayan servetleri yolsuzluklarını kanıtlamıyor mu?

Atatürk; sahip olduğu otelini, lunaparkını, gazoz fabrikasını, şarap fabrikasını, deri fabrikasını, 2 fırınını, 4 lokantasını, 443 baş sığırını, 10 300 baş koyununu, 582 dönüm meyve bahçelerini, 700 dönüm fidanlığını, 400 dönüm Amerikan asma fidanlığını, 220 dönüm bağını, 220 dönüm zeytinliğini aldığı maaşla mı elde etmişti? Ya İsmet İnönü’nün Atatürk’ten geri kalmayan serveti! Bunlar yolsuzluk ve rüşvetten başka yollarla elde edilebilinir mi?

“Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz!“ Atatürk-10 Temmuz 1923

Halk Bankası Genel Müdürü’nün evinde 4,5 milyon dolar ve birkaç bakan oğullarının rüşvete karıştığı iddiasıyla 12 yıllık bir iktidarın “yolsuzluk ve rüşvet” ile suçlanabilmesi apaçık bir nankörlük ve ihanet olup, ancak “oha!” denir. Şu açık bir gerçektir ki, bugüne kadar gelmiş geçmiş hükümetlerin içinde yolsuzluğa, hırsızlığa ve rüşvete bulaşmamış tek hükümet Ak Parti’dir. Neden mi? Yaptığı yatırımlar! Neden geçmiş hükümetler Ak Parti iktidarının yaptığı kalkınmayı başaramadılar diye hiç sorguladınız mı? Şüphesiz nefis taşıyan her insana şeytan musallat olup baştan çıkarabilir ama topyekûn bir suçlamaya cüret edilemez.

Örneğin F. Gülen’in ihanetlerinden dolayı dinimiz ve milletimiz suçlanabilir mi? Ya da ihlâslı ama muhakeme yetisinden ırak cemaati yaftalanabilir mi? Allah adına hizmet gerekçesiyle Müslümanlardan topladığı yardımlarla kiliseler ve havralar yaptıran, İslam’ın ve Türkiye’nin aleyhine harcayan Gülen ve çetesi, hayırsever Müslümanlarla denk tutulabilir mi? Yolsuzluk, sömürü, istismar, dolandırıcılık ve hırsızlıkta Gülen çetesi ile yarışabilecek CHP’den başkası var mıdır?  

Yolsuzluğu ve rüşveti milletimize aşılayarak dininden ve namusundan koparan bir CHP’nin yanında başkasını suçlamak abestir. Asıl yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvetin ne büyük bir yıkım olduğu, CHP’nin iktidara gelmesiyle anlaşılacak ve geçmişteki acılar tekerrür edecektir. Onun için CHP’nin iktidara gelmesini temenni ediyor, azmış insanların hak ettikleri belayla yüzleşmelerini bu sebeple arzu ediyorum. 

İlkesi “dini ve namusu olanlar kazanamazlar” olan bir zihniyet, ancak şeytanı egemen kılar; dolayısıyla “bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz“ düşünceleri de, Türkiye’deki azgınların barınabileceği çatının CHP olduğunu kanıtlamaktadır. Kalbinde Allah imanı, sevgisi ve korkusu olan için CHP, bir cehennemdir.

 (Şeytanların) dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar. “ A’raf 202

  1. Merhaba, blog yazınızı okudum ve beğendim. Lakin eklemek istediğim bazı noktalar var.

    Ülkede hükümetin yıkılmasının, halkın sokaklarda savaşır hale gelmesini dolayısıyla ortaya çıkacak kaos ortamının bedelini yine halk ödeyecektir. Elbette küllerinden daha önce doğmuştur yine doğacaktır ama bu sürede elimize geçecek olan sadece kayıplar ve gözyaşlarıdır. AKP hükümeti gitmelidir ama AKP hükümetini gönderirken yerine koyacak bir hükümet de olmalıdır. Zamanında ihraç ettiği bir kişiyi bayraklarla geri alan CHP, AKP’ye ne yazık ki eşlenik değildir. Gerçek anlamda bir politika üretemeyen ve halka dokunamayan bir MHP’de ne yazık ki AKP’nin yerini dolduracak durumda değildir.

    Aslında hepimiz biraz AKP’li değil miyiz ? adlı yazımda bu iletişimsizliğe ve sorunlara değinmeye çalıştım. Umarım yazım yazınıza katkıda bulunur.

    http://orcun.baslak.com/aslinda-hepimiz-biraz-akpli-degil-miyiz/ adresinden yazıyı okuyabilirsiniz.

    Selamlar

  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın